Friday, January 29, 2010

Kullerimizden Kivilcim Olup Alev Almanin Zamani Geldi!

Asagiya aktaracagim hikaye, Gungor Mengi beyin kose yazisindan alintidir. Kendisi kose yazisi icerisinde bu hikaye'ye yer vermis genclere ornek olabilirim belki diye.

Bu hikayeyi okuyunca tuylerim diken diken oldu. Oyunu 1 cuval komure satiyor diye fakir-fukara da sucu aramak yerine asil yurt ici ya da yurtdisi ulkesine hizmet etmeyi unutanlarda sucu aramaliyiz.

Bunlardan biride benim.

Adamlar haril haril kendi adamlarini yetistirip, yurtdisinda okutup sonra ulkeye geri getirip, kadrolasti bizler uyurken. Fetosun dedigi damarlarda dolasma olayi yillar once basladi bizler derin uykudayken, simdi uyandik ama is isten nerdeyse gecti cunku Fetoscular her yerde, bazilari gururla Fetoscu oldugunu soyluyor boyunsuz Ahmet Hakan gibi, bazilari ise simdilik sakliyor hani su 'kurt geliyor' masalindaki olaya donen 'darbe geliyor' hikayeleri olur ya masaldaki gibi sonunda gercek olursa diye.

Ataturk gibi bir lideri kotuleyip, ona hakaret edip, onun cizdigi cagdas/aydin yolda yurumek yerine salya sumuk aglayan ve dinimizde gunah bilinen ve yasak olan okuyup ufleme olayini koca karilar gibi altin paralara/muskalarla yazan bir adamin, doktorlarin iyilestiremedigi hastaliklari iyilestirdigini dusunurlerken, bu adamin seker hastaligi yuzunden Amerikaya tedavi icin gittigini unutup onun cizdigi yolda yuruyor zavalillar! Kelin ilaci olsa ilk kendi basina surer bosuna dememisler!

Ataturk ve hikayedeki gibi Ataturk zamani insanlarimiz ulkemiz icin calistilar ve hala calisirken, Fetoscular ise kendileri icin calisip, ulkeyi satmakla mesguller.

Yaziklar olsun!

Neyse daha fazla uzatmiyayim ve size yazimin basinda bahsetigim hikayeyi aktariyorum:

Nereden nereye?

Londra’daki bir akademisyen dostumdan aldığım aşağıdaki elektronik posta mesajı, Türk siyasetini 90 yıl ara ile temsil eden kuşaklar arasındaki ibret verici farkı ortaya koyması bakımından bana çekici geldi.

Hem şimdikilere ilham verir belki diye, hem özlem ve sevgimizin merkezinde duran o asil ruhları minnet ve rahmetle selâmlamaya vesile olur diye paylaşmak istedim.

Sözü burada, hatırasını saygı ile andığımız rahmetliye bırakıyorum:

İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar okul duvarında bir ilân gördüm..

“Avrupa’ya talebe yollanacaktır.”

Allah Allah dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa’ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey.

Ama bir şansımı denemek istedim.

150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış.

Vakit geldi Sirkeci Garı’ndayım; ama kafam çok karışık.

Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı?

Tam gitmemeye karar verdiğim bir sırada bir posta müvezzii ismimi çağırdı: “Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.”

Mustafa Kemal farkı

Telgrafı aldım ve açtım. Aynen şunlar yazıyordu:

“Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.”

İmza Mustafa Kemal...

Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” dedim.

Düşünün, 1923’te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?

Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm.

Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum.

Kürsü Başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.

Ben kim miyim?

Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamı Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak’ım.