Thursday, May 19, 2011

19 Mayis...

Yukaridaki resimde bir genc Ataturk'e isteklerini/sorunlarini iletiyor ve paylasiyor yazip verdigi kagitla. Ataturk'un yuzlerce genclige verdigi onemi anlatan ya da onlardan beklentilerini soyleyen sozlerini yazabiliriz ama bu fotograf bize o sozleri anlatan/kanitlayan bir resim. Eger dikkat ederseniz Ataturk'un yuz ifadesine, o gencin soylediklerini ne kadar onem vererek dinlendigini ve buda genclige gosterdigi saygiyi ve onemi bize kanitlar.

Simdi ise ulkemizi yoneten sahis ulke yalnisliklarina/haksizliklarina sessiz kalmayan ve haklarini isteyen genclere kizip o genclerin karsina kendi genclerini cikaracagini soyleyerek tehdit ediyor.

Ataturk ulkesi icin calisan, kimliginden utanmak yerine gurur duymasini isteyen akilli/cagdas caliskan genclik isterken simdikiler Arap/Emperyalizmin usagi olmaya hazir, calismadan/hak etmeden bir yerlere gelmek isteyen okumus cahil genclik yetistiriyor.

Okumus cahil derkende Ataturk'un sozlerini hatirlatmak isterim, hani gercekleri goremeyen okumus cahiller!

Ulkemiz bana gore 8 yildir bir Kurtulus Savas'i veriyor. Bu seferki Turkiye'yi parcalamak ve ele gecirmek isteyen dis guc ve ona yardim eden ic gucler yerine, Kurtulus Savas'i sonrasi kurulan Turkiye Cumhuriyeti'ni yikmak isteyen ic guc ve ona yardim eden dis guce karsi savasini vermektedir. Kaleler hemen hemen ele gecirilmis olsada onlerinde en buyuk kale olan Ataturk sevgisi durmaktadir. O'nu yikmak icin Ataturk icin son yillarda duzme tarihi bilgiler ya da belgesel fimler goruyoruz.

Onumuzdeki secimlerde bu Cumhuriyet dusmanlarindan kurtulmayi basarsak bile onumuzde zorlu bir yol var. Cunku bu 8 yil icerisinde yalan/dolan bilgiler ile yetistirilmis gencler var ve bunlarin bir cogu hileli sinavlar ile bir yerler kazandirildi. Yani aynen askeri darbelerde bir cok genclik kaybedilmis gibi bu sivil darbe ilede gencligin bir bolumunu kaybettik. O yuzden onumuzdeki nesilere Ataturk'un nasil bir lider oldugunu ve nasil yoktan bir ulkeyi milletiyle var ettigini anlatip, onlara bu ulke'nin medeni ulkeler arasinda yer alabilmesi, insan gibi ozgur/demokratik bir ulkede yasamak istiyorlarsa tek yolun Ataturk'un cizdigi yol oldugunu gosterip ogretmeliyiz. Iste bu gorev en cok anneler ve ogretmenlere dusuyor. Aynen Ataturk'un dedigi gibi genc nesilleri yetistirmediki en buyuk gorev onlarin.

Umarim bu onumuzdeki secimlere hile karismaz ve halk bu ic dusmana gereken cevabi sandik basinda verip bu savasida kansiz olarak kazanacak!

Asagiya Ataturk'un partisine yaptigi konusmasinda genclige miras olarak biraktigi konusmasinida paylasiyorum. Bunu sadece gencler degil hepimiz okumaliyiz ve soylenenleri yerine getirmeliyiz cunku cumhuriyetimize sahip cikmak hepimizin (ulkesini sevenlerin) gorevi!

P.S:Rahmetli Turkan hocayida saygi ve sevgi ile aniyorum. Ataturkcu gecinip sonra ona yobazlarin yaptigi gibi saldirip/saygisizlik yapan ve onun yaptiklarini bir kalemde silip atanlarida kiniyorum!

NUTUK (Söylev) - Ankara, 20 Ekim 1927

Mustafa Kemal Atatürk tarafından 20 Ekim 1927 tarihinde Nutuk'un sonunda Türk Gençliği'ne yönelik yaptığı konuşmadır (Seslenişi). Nutuk, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı anlattığı 15 - 20 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partisi 2. Kongresinde otuz altı buçuk saat süren tarihi konuşmasıdır.

Türk Gençliğine Bıraktığımız Kutsal Armağan

Saygıdeğer baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir dönemin öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım

Baylar, bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.

Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum.

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!

İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK - 20 Ekim 1927

Tuesday, September 07, 2010

Medyanin Yalayip Yuttugu U2 =)

Avrupanin bagrindan kopup gelmis Arabesk Rockcilari =). Adamlar goya dunyadaki insan haklarina, doga-tabiat korumasina, yoksuluga ve barisa onem verip bunlar icin konserler verdiklerini soyluyorlar ama ulkemize gelip konser verdikleri bir doneme bakarmisiniz lutfen. Insan haklarinin hice sayildigi, muhalefetin sindirildigi, fikir ozgurlugunun olmadigi, yoksulugun kat ve kat artarken haksiz kazanclarin cogaldigi ve tabiki cennet vatanimizin doga harikasi yerlerinin katledildigi bir zamanda.

Neyse fazla uzatmadan Temelin bir u2 fikrasi ile u2 olayini sonluyorum =)

Temel ile Dursun Londra'da gezinirken bakmışlar ki ahali haldır huldur bir yere gidiyor..
Sormuşlar.. U2'nin konseri varmış..

Bizimkiler: " Cidelum, biz de corelum .." deyip soluğu stadyumda almışlar.. Konser başlamış.. Millet coşkuyla şarkılara eşlik ediyor.. Bizimkiler de eğlenir gibi yapıyor..

Solistleri Bono birden müziği durdurup iki elini birbirine vurarak şaklatmış.. Herkes şaşkın.. İki üç saniye sonra bir daha şaklatmış.. Bir daha.. Sonra: "Niye böyle yapıyorum biliyor musunuz?" diye kalabalığa sormuş.. On binlerce kişiden çıt yok.. Bono, sorusunu kendisi cevaplandırmış. . "Afrika açlık çekiyor.. Ben elimi her çırptığımda oralarda bir çocuk ölüyor.."

Refah toplumunun bireyleri bu gerçeğin böyle ifade edilmesinden şaşkın, şoklanmış gibi soliste bakarken gerilerden Temel'in sesi yükselmiş..

"Goduğumun evladı.. Sen de elini çırpma o zaman.."

Wednesday, May 19, 2010

19 Mayis!

Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol...

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK

Boyle bir onderi/fikir adaminin cizdigi yolda ilerlemektense salya sumuk aglayarak 'bir dikili agacim bile yok' diyip simdi ciftliklerde yasayan Fetos gibi ufurukcunun pesinden giden para babalari ve onlarin satin aldigi genc beyinler ile Turkiye gerilerken evet Rusya'da ya da Afrikada avuc kadar kisi parasiz okuma karsiligi Turkce konusmayi ogrenecek. Ne mutlu bize!

Ben su komploculardan degilimdir. Yani bisey oldumu 'aha Amerikanin isi' diyenlerden. Cunku Fetosu besleyen ve destekleyen Turkiye Cumhuriyeti nufus cuzdani tasiyan kisiler. O'nun adina okular acan, onun green card alabilmesi icin en iyi avukatlari tutan ve o ol dese olecek muritleri.

Malesef sadece muritleri degil suratina Cumhuriyetci maskesi takarak resmen sol kanadi yok ederken tarikatcilari gunden gune ulkede guclenmesine yardim eden, Cumhuriyetci ve Cumhuriyet gencleri yetistirmek icin yillardir sagligina aldirmadan olum dosegine kadar gonullu calismis rahmetli Turkan Saylan hocamizin sagliyla bile bu kadar yakindan ilgilenmeyen Baykal megersem Fetosun sagligini merak eder, sorar ve selamlarini iletirmis bunca yildir. Hatta Fetoscularin kahramaniymis bizim Baykal!

Baykalin kasedi uzerine bir seyler yazacaktim ama degmez diye dusundum. Bu sayfayi okuyanlar ya da beni taniyanlar bilir Baykali hic sevmedigimi ve o koltuga hic layik olmadigini dusundugumu. Adamin demokratik biri olmadigini tam tersi resmen partiyi ele gecirerek kendi saltanatligini yurutugunu dusunurdum. Neyseki su kaset ciktida adam yalandan da olsa istifasini verip alkislar ve omuzlar uzerinde geri donecegini sanirken Kilicdaroglu adayligini koydugunu soyliyerek donus yolunu kesti.

Ataturk her zaman genclere hitabesinde ya da halka yaptigi konusmalarda, gelecegin genclerin elleri altinda oldugunu, onlardan beklediklerini ve neler basarabileceklerini soylerdi. Fakat onun partisi malasef birakin genclere firsat vermeyi, genclere sirtini dondu. Gencler ya tarikatlara ya da irkci gruplar arasinda paylasildi Baykal bey pecelilere sahip cikarken.

Iste Ataturkun kurdugu Cumhuriyet Halk Partisi belki Kilicdaroglu ile tekrardan gencligi kazanmasini bildigi gibi onlara firsatlar verecek, onlarin zekasini kulanmasini bilecek ve Turkiyeyi yakistigi yerlere yeniden getirecek yeni nesiller.

Ataturk gibi umudumuz yeni nesilerde. Ataturku gercekten anlayan, seven ve saygi duyan yeni nesilerle nice 19 Mayislari kutlama umuduyla onu acilmis bir CHP sevinci ile kutluyoruz bu yilki 19 Mayisi.

Baykalsiz bir CHP herkese hayirli olsun =) ve 19 Mayisimiz kutlu olsun!

P.S:Zulfu Livanelinin Baykal icin 2007'de yazdigi kose yazisini okumanizi oneririm. O yaziyi okuyup hala Baykali destekleyenler cakma laikciler ve Cumhuriyetciler bana gore!

Monday, April 12, 2010

Turk Basini ve Okuyuculari!

Eskiden her gun bir seyler yazmak isterken artik yazacak cok sey olmasina ragmen yazmak gelmiyor icimden. Ama yinede su ufacik koseden dahi olsa bir sekilde kendi sesimi bir kac kisiye dahi bile duyurabildigim icin ve susmak yerine yazmayi tercih ediyorum.

Ulkemizdeki basinin buyuk bir cogunlugu her zaman oldugu gibi hukumetin yandasi olmayi secmis, olmayan kesim ise ayakta kalabilme savasi vermekte. Turkiyemiz de en cok satan gazete olarak gosterilen 'Hurriyet' gazetesini malasef Ertugrul Ozkok ismindeki sahis resmen gazetecilikten cikarip magazin haberciligine soktu. Bana nedense hep 'ozenti' havasi veren bu sahis, sanki en modern dusunen kisi benim, en demokrat benim, en cagdas benim, ben kimseye benzemem tavirlariyla arada ingilizce patlatarak (hani genel yayin yonetmenligi gorevinden alindiktan sonra yaptigi veda konusmasindaki gibi) ya da Fetoscu boyunsuz Ahmet Hakan ile en hacca gidip (en luks otelde kalarak orda) haci olup sonra geldiginde sacma sapan, muslumanlar arasindaki bagin Ataturkculerinkinden daha yogun ve kuvvetli oldugunu zirvalayip arkasindan da 'icki icmeye devam edecem' diye yazan birinin yonetigi Turkiyenin en cok okunan gazetesi ile iste bu gunlere geldik. Halk gercekleri o gazetenin kose yazarlarinin sadece 4/1'den gercekleri okuma firsati buldu. Bunlardan 2'si zaten gazeteyi Ozkok basindayken birakip gitti. Biri Emin Colasan digeri ise Bekir Coskun.

Oktay Eksi ve Yilmaz Ozdil ve 1-2 hala gelisen olaylara her gun sesini cikaran gazeteci disinda gerisi geyik muhabetlerinde.

Halbuki bakiniz rahmetli Ataturk ne demis basin hakkinda:

"Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma
ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte,
hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette
yürümesini teminde, basın başlıbaşına bir kuvvet, bir mektep,
bir rehberdir."

Fakat malesef basin bu gorevi yapmamakta. Sanirim gelismemis ulkelerde sadece en cok okunan gazetenin kose yazarligini yapan kisiler geyik muhabetleri ile okuyucularini memnun etmeye calisir. Cunku bazen bakiyorum bazi kose yazarlari okuyucularinin onlardan eglendirici seyler yazmasini istedigini soyluyor. Nasil bir mantiktir anlamiyorum ben bunu!

Rahmetli Ataturkun biraktigi herseyi yakip/yiktik. Hem de Ataturkcu gecinen Ertugrul Ozkok gibi aydinlarla! Sonra da cikiyoruz yobaz birinin Ataturk'un heykeline saldirmasina kiziyoruz.

Her gun gorursunuz ya geyik muhabetleri, magazin haberleri, cumhuriyete ve Ataturke saldirilan/hakaret edilen yazilar ile baltalarlar.

Yobaz sadece kinini kusmak icin saldirir heykele ama Turk basini ve okuyucusudur aslinda her gun Ataturkun fikirlerini/degerlerini, cumhuriyetimizi baltalayip parcalayan!

Friday, January 29, 2010

Kullerimizden Kivilcim Olup Alev Almanin Zamani Geldi!

Asagiya aktaracagim hikaye, Gungor Mengi beyin kose yazisindan alintidir. Kendisi kose yazisi icerisinde bu hikaye'ye yer vermis genclere ornek olabilirim belki diye.

Bu hikayeyi okuyunca tuylerim diken diken oldu. Oyunu 1 cuval komure satiyor diye fakir-fukara da sucu aramak yerine asil yurt ici ya da yurtdisi ulkesine hizmet etmeyi unutanlarda sucu aramaliyiz.

Bunlardan biride benim.

Adamlar haril haril kendi adamlarini yetistirip, yurtdisinda okutup sonra ulkeye geri getirip, kadrolasti bizler uyurken. Fetosun dedigi damarlarda dolasma olayi yillar once basladi bizler derin uykudayken, simdi uyandik ama is isten nerdeyse gecti cunku Fetoscular her yerde, bazilari gururla Fetoscu oldugunu soyluyor boyunsuz Ahmet Hakan gibi, bazilari ise simdilik sakliyor hani su 'kurt geliyor' masalindaki olaya donen 'darbe geliyor' hikayeleri olur ya masaldaki gibi sonunda gercek olursa diye.

Ataturk gibi bir lideri kotuleyip, ona hakaret edip, onun cizdigi cagdas/aydin yolda yurumek yerine salya sumuk aglayan ve dinimizde gunah bilinen ve yasak olan okuyup ufleme olayini koca karilar gibi altin paralara/muskalarla yazan bir adamin, doktorlarin iyilestiremedigi hastaliklari iyilestirdigini dusunurlerken, bu adamin seker hastaligi yuzunden Amerikaya tedavi icin gittigini unutup onun cizdigi yolda yuruyor zavalillar! Kelin ilaci olsa ilk kendi basina surer bosuna dememisler!

Ataturk ve hikayedeki gibi Ataturk zamani insanlarimiz ulkemiz icin calistilar ve hala calisirken, Fetoscular ise kendileri icin calisip, ulkeyi satmakla mesguller.

Yaziklar olsun!

Neyse daha fazla uzatmiyayim ve size yazimin basinda bahsetigim hikayeyi aktariyorum:

Nereden nereye?

Londra’daki bir akademisyen dostumdan aldığım aşağıdaki elektronik posta mesajı, Türk siyasetini 90 yıl ara ile temsil eden kuşaklar arasındaki ibret verici farkı ortaya koyması bakımından bana çekici geldi.

Hem şimdikilere ilham verir belki diye, hem özlem ve sevgimizin merkezinde duran o asil ruhları minnet ve rahmetle selâmlamaya vesile olur diye paylaşmak istedim.

Sözü burada, hatırasını saygı ile andığımız rahmetliye bırakıyorum:

İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar okul duvarında bir ilân gördüm..

“Avrupa’ya talebe yollanacaktır.”

Allah Allah dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa’ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey.

Ama bir şansımı denemek istedim.

150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış.

Vakit geldi Sirkeci Garı’ndayım; ama kafam çok karışık.

Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı?

Tam gitmemeye karar verdiğim bir sırada bir posta müvezzii ismimi çağırdı: “Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.”

Mustafa Kemal farkı

Telgrafı aldım ve açtım. Aynen şunlar yazıyordu:

“Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.”

İmza Mustafa Kemal...

Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” dedim.

Düşünün, 1923’te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?

Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm.

Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum.

Kürsü Başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.

Ben kim miyim?

Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamı Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak’ım.

Tuesday, January 12, 2010

Avatar

Yukaridaki resim benim bilgisayarimin ekran goruntusu. Belki baskalarida kulanmak istiyebilir diye asil boyutunda sayfama ekliyorum. Uzerine tiklarsaniz buyuk boyutuna ulasabilirsiniz.

Simdi geleyim filme. Nerdeyse cogu kisi filmi izledigi gibi, film hakkindaki fikirlerini yazdilar. Kambersiz dugun olmaz diyerek ben de yazayim dedim =).

Ilkoncelikle Reha Muhtar biliyorsunuzdur belki Vatan gazetesinde kose yazarligi yapiyor. Adam genelde ego tatmini yapiyor dersek daha dogru olur. Surekli en dogru, durust ve arastirmaci gazeteciligi kendisi yapiyormus gibi zaman zaman yazilarinin icerisinde kendini overek anlatir. Isin komik tarafi bu adam fikralara konu olacak haber programinda sordugu sorular ve ropartajlarla unlu oldu aramizda. Hala internette okunma ve izlenme rekorlari kiriyor komedi alaninda bu beyin haberciligi. Neyse simdi diyeceksiniz yaw adamin Avatar filmiyle ne ilgisi var. Anlatayim hemen ne ilgisi oldugunu.

Efenim simdi Reha Muhtar yine entel ayaklarinda herseyin en iyisini ben yaparim lemmmmm dercesine Avatar filmi ve Ertugrul Ozkokun gidisati ve onun ettigi 'yildizlari parliyacak kose yazarlari' lafi uzerine 3 konuyu birlestirerek bir yazi yazmis. Baslik aynen soyle:

"Ertuğrul Özkök'ün yıldızlı köşe yazarları..."


Ama yazisina hemen Avatari anlatarak baslamis (yalnista anlatmis cunku film kahramani oraya bacaklarindan ameliyat olacak sozu alip onun icin oraya gitmiyor. Sadece yeni bir dunya da sifirdan basliyacagini bilerek ve hayatinda tekrardan savasmaya degecek bir seyin oldugunu dusundugu icin gidiyor. Bacaklarindan ameliyat sozunu nerdeyse filmin ortalarina dogru aliyor (filmi izlemeyenler olabilir diye Reha Muhtar gibi nerdeyse butun filmi anlatip tadinizi kacirmiyayim).

Neyse iste yazisina yukaridaki basligi atip sonra Avatari anlatmis ama kendi deyimiyle aslinda anlatmamis, sadece girisini yapmis. Sonra ordan birden 'acilimsal' bir tavir ile 'sizden farkli kisilere ne kadar tahamulunuz var, sizden farkli kisileri anlamaya calismak istermisiniz derken birden sunlari yazmis:

"Ama bir şeyden emin olabilir ki sevgili Ertuğrul Özkök;

“AVATAR’ı seyrederken kendisini sorgulayıp...

O sorgudan vicdanıyla temiz çıkmayan köşe yazarı” hangi görüşten olursa olsun yıldızını parlatamaz...

Pandora “yıldız” ındaki hayatı sevmeyenlerin “yıldızlarının yükselmesi” mümkün değil çünkü!.. "

Adam 3 boyutlu filmi izlerken kacinci boyutlara gecmis ya =). Anlasilan o 'yildizi parliyacak' denilen yazarlarin ya birine ya da bir kacina acaip garazi varmiski bizim Reha Muhtarin, adamcagiz Avatar ile icini dokmeye calismis. Karisini olduren adama 'basiniz sagolsun efendim' diyen biri Pandorayi birak Pandora yildizindaki hayati sevmeyenlerin yildizlari yukselmesi imkansizdir diyerek filmin anlam ve onemini bize sunmustur =P Anca bizim ulkemizde gorulur sanirim Reha Muhtar gibi vakalar =).


Neyse geri filme donersek. Film bana Amerikanin kesfinden sonra, topraklarda bulunan maddi zenginliklerden oturu Avrupali beyazlarin Kizilderileri ya oldurerek ya da zorliyarak yerlesi
m bolgelerinden uzaklastirip ellerinden almasini hatirlatti. Avatardaki yerlilerin yasam tarzi aynen Kizilderililer gibi. Onlar gibi avlaniyorlar, ok/yay ile savasiyorlar, doga'ya saygi gosteriyorlar ve doga'nin gucune inaniyorlar.

Bana Pokahantas filmini bile animsatti. Hani onda da Ingiliz sirketi kitaya altin ve diger yeralti zenginlikleri bulmasi icin kaptan John'i yolamasi ve John'i kizilderililerin elinden sefin kizi kurtarmasi. Ilk basta John'a kizarken sonra ona asik olmasi. Pokahantasta konusan agac vardi bunda konusan ruhlarin oldugu agac var mesala. Neyse Reha Muhtarlasip filmin 4'cu boyutuna gecip gereksiz benzetmeler yapip, yildiz kaydirmadan burdan keseyim ben =).

Avatar izlenecek bir film. Ozelikle hala cocuk ruhluysaniz benim gibi =). Cizgi film ya da playstation/xbox/pc oyunlarindaki o muthis fantazi dunyasina sizi goturup orda film bitene kadar o dunyanin bir parcasi oluyorsunuz.

O yuzden filmi muhakak 3 boyutlu olanini izlemenizi oneririm hala izlememisseniz.


Monday, December 28, 2009

Bir Veda Yazisi!

Bu veda yazisi bu sefer gidisim icin degil ama giden 2009 icin =)

2009 bana pek guzel seyler yasatmadi ama aynen koydugum sarkida dedigi gibi:

"olsun varsın pişman değilim, biraz üzüldüm hepsi bu" diyip, guzel gunleride ani olarak saklayarak 2009'a veda ediyorum.

Sarkiya gelirsekte, Youtube'da gezinirken sanatlari kadar karakterleri ve duruslari ile de hayran oldugum kalite 2 bayan Zuhal Olcay ve Candan Ercetinin cok sevdigim bu parcayi birlikte okudugunu gorunce hemen kayit edip sayfama tasidim cunku Turkiyeden bir cok kisi Youtube'a giremiyor biliyorum.

Bu videoyu izlerken beni eskilerede goturdu. Hani yeni yillara tek kanalli televizyon zamani TRT'i izliyerek girdigimiz yillara.

Benden size bir yilbasi armagani olsun bu video.

Sizlere basta saglik olmak uzere, yeni yilda yalansiz/dolansiz/ihanetsiz sevdiklerinizle mutlu ve huzurlu bir yil gecirmenizi dilerim.